Vehbi Bardakçı'nın Yazın Serüveni

GURBET ONUN YURDUDUR

Vehbi Bardakçı, 1956 yılında, Yogat-Çayıralan'ın Curali köyünde doğdu. İlkokulu kendi köyünde okudu. Ortaokul için Çayıralan'a yaya gidip geldi. Siyasi nedenlerle farklı yerlerde okuduğu liseyi Kayseri'de bitirdi. Bu verimsiz koşullarda önce Türk edebiyatı ve daha sonra dünya edebiyatıyla tanışarak, kendisini yazmaya yönlendirecek olan deneyimleri kazandı.

 

1979'da o dönemin siyasi kaos ve çatışma ortamını yansıtan Acılar Paylaşılmaz adlı ilk öyküsüyle Kültür Bakanlığı’nın açtığı bir yarışmaya katılarak birincilik ödülü aldı. Ödülünü dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve Başbakan Bülent Ecevit verdi.

 

Aynı yıl üniversite sınavlarına girdi ve karşıt görüşlü militanlarca okul kapısı tutulduğundan Afyon Mali Bilimler Fakültesi'ne devam edemedi. Ülkenin içine yuvarlandığı bu trajikomik olayları da Kapı Kapı adlı eserinde anlattı.

1980'de yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Grafik tasarım ve uygulamaları üzerine meslek eğitimini Almanya'da tamamladı. Bir yandan Almanca öğrenip meslek eğitimini sürdürürken, diğer yandan yazmaya devam etti. Ödül alan öyküsüyle birlikte ilk kitabını Türkçe olarak Almanya'da yayınladı. Bu öykülerden bir kısmı Die Fremde ist meine Heimat / Gurbet Yurdumdur adıyla Hitit Verlag tarafından Almancaya çevrildi ve edebiyat çevrelerinde yankı uyandırdı. Daha sonra Kapı Kapı adlı ikinci kitabını yayınladı. Bu kitap, Türk edebiyatının önde gelen isimleri tarafından övgüyle karşılandı, özellikle Fakir Baykurt, kitap hakında önemli saptamalarda bulundu.

 

Uzunca bir süre yazmaya ara verdi. On beş yıl süren içe kapanma ve uzun arayış döneminden sonra ortaya çıkan tüm eserlerinde, sosyal olayların yanı sıra, zengin doğa betimlemeleri, lirizm ve hümanizmle dikkati çekti.

İnsan Sevdikçe Güzelleşir, Kelebek Vadisi, Özgürlük ve Dünyanın En Güzel Kitabı bu dönem ürünleridir.

 

Adanmış Hayatlar serisini oluşturan Hasretim Derin Uykularda, Ağlasın Gökyüzü ve Kırmızı Bahar ise yazarın son dönem eserleridir. Bu üç roman, yakın tarihimizin bir başkaldırı ve direniş destanıdır. 68 kuşağı üzerine yazılmış ilk roman serisi olma özelliklerinin yanı sıra, aynı zamanda onlar üzerine yazılmış en kapsamlı ve etkileyici eserlerdir. Birbirinden bağımsız olarak okunduğunda, kendi başlarına bir bütün olan bu romanlar, peş peşe okunduklarında, bir dönemin çatışmalarını ve acılarını yansıtan ve birbirini tamamlayan uzun bir seriyi oluşturur.

 

Daha sonra yazarın "son dönem" eserleri arasına katılan

Kerbela - Sözün Bittiği Yer adlı uzun romanında ise, "din" adına ortaya çıkan ve Kerbela katliamını hazırlayan tarihî olaylar tüm açıklığıyla gözler önüne serilir. Zihinsel gel-gitlerle beş kuşağın öyküsünü içeren Kerbela romanı, uzun bir çöl yolculuğunun, zilletten kaçışın ve ilahi öğretiye sarılışın, aşkla yaşamanın ve kucaklaşmanın romanıdır. Susuz çöllerde sancılı bir bekleyişin ve sonu trajediyle biten olağanüstü bir direnişin destanıdır.

 

Yazarın Şeyh Bedreddin üzerine yazdığı Şeyh Bedreddin Destanı ve Pir Sultan Abdal üzerine kaleme aldığı Demirin Üstünde Karınca İzi adlı romanlarında ise, Osmanlı tarihi boyunca ortaya çıkan halk ayaklanmaları dile getirilir. Kerbela romanıyla birlikte Koza Karanlığı serisini oluşturan bu eserler de tıpkı Adanmış Hayatlar serisi gibi tek başlarına bir bütündür, ancak peş peşe okunduklarında, Emevi'den Abbasi'ye, Selçuklu'dan Osmanlı'ya kadar uzanan sürecin panoraması çizilir, o çağlarda ortaya çıkmış ne kadar halk isyanları varsa hepsi canlı bir şekilde gözler önüne serilir.

 

Yazar, daha sonra Mustafa Kemal üzerine yazdığı Devrimin Ayak Sesleri adlı romanında, Çanakkale Savaşları öncesinden başlayarak, Mondros Antlaşması'yla gelen işgalleri ve Milli Mücadele yıllarını, diğer romanlarında olduğu gibi etkileyici ve akıcı bir dille yansıtır.

 

Kendi Türkünü Söyle adlı özyaşam kitabında ise, Anadolu kırsalında değişik iklimlerin düşünü kuran bir çocuğun sevgi dolu dünyasından, 70'li ve 80'li yılların karanlığına, siyasi kavgalara, sürgünlere ve Avrupa başkentlerine kadar uzanan serüven dolu bir yolculuk anlatılır.

 

Yazar bu son kitabına çalışırken, eşi Gülsen Hanım Berlin'de ölümcül bir trafik kazası geçirir, uzun süre yoğun bakımda kaldıktan sonra hayata döner. Bardakçı, onun hayata tutunma mücadelesini de, duygu yüklü Candaş kitabına yansıtmıştır.

 

Vehbi Bardakçı romanları sadece tarihin karanlıkta kalmış öteki yüzünü yansıtmakla kalmayan; aynı zamada coşkulu, yalın ve akıcı dili, lirizmi, duygu yoğunluğu ve destansı tadıyla okuruna gerçek anlamda edebi haz veren önemli eserlerdir.

 

OZAN YAYINCILIK